top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıDr. Emin EMİRZA

“Daha fazla” ve “daha hızlı” her zaman iyi midir?





“Karşılaştığımız önemli sorunları, onları yaratmış olan düşünce düzeyinde çözemeyiz.” diyor Ainstain. Evet her insan bireysel, aile, işletme, ülke ve dünya boyutlarında çok farklı sorunlarla karşılaşabiliyor. Küçük gibi görünse de tüm sorunların temel kaynağı bireysel boyutta oluşmaktadır. Yani kendi yaşamımızdaki denklemin eşitsizliği yine bizden kaynaklanıyor. Kendi karşılaştığım sorunların yanında toplumu, medyayı gözlemlediğimde değer ve ilkeler konusunda ciddi erozyonlar yaşadığımızı, bunun da dışardan bakıldığında alımlı çalımlı ama iç dünyamızda deformasyonlara neden olduğunu görüyorum. Bunun en hafif emaresi tatminsizlik, anlam eksikliği, düşük enerji, bıkkınlık ve mutsuzluktur. İnsanın içi dünyasında yaşanan bu tür problemler kişilik, kültür, eğitim ve yaşa göre sosyal hayat içinde farklı biçimlerde kendini gösterebilir. Bazı insanlar bir sorunun olduğunu fark etmezler bile, çoğu insan da bir sorun olduğunu anlar ve buna anlam veremez da ya yanlış tespitler yapar. Söze Ainstain’nin bir sözü ile başlamamın nedeni de bu. Ya dışardan bir gözlemle ve yardımla sorunlarımızı tespit ederiz ya da okuyarak öğrenerek ve kendimizi sürekli sorgulayarak doğrulara ulaşırız. Ya da her ikisi. Stephan R. Konvey, “Önemli İşlerde Öncelik” kitabının okuduğumda bireyin yaşamını bir bütün olarak ele almak gerektiğini ve değer ve ilkelerimizin farkında olmamız gerektiğini daha iyi anladım. Altını çizdiğim yerleri sizlerle paylaşıyorum. Umarım siz de istifade edersiniz.


ÖNEMLİ İŞLERDE ÖNCELİK

Stephan R. Convey, Varlık Yayınları, 2012


Daha çok işi daha hızlı yapmak, doğru olanı yapmanın yerini tutamaz.

- Verimli olmakla etkili olmak arasında hayati bir fark vardır. (Verimli olmanın odağında daha fazla ve daha hızlı olmak vardır. Etkili olmada amaçlanan bir işi, makro düzeyde emsalleriyle de karşılaştırarak doğru yapılması amaçlanır. Bir işi doğru yapıyor ve bunun yanında daha çok ve hızlı yapıyorsanız etkilisinizdir. “çok ve hızlı” kavramları birey ve kurumlar için farklı anlamlar içerebilir. –EE-)

  • Seçimlerimizi ve hareketlerimizi yönlendiren değerlerimizdir.

  • Paradigmalarımız, tavır ve davranışları ve hatta elde ettiğimiz sonuçları belirleyen zihnimizle kalbimizin haritalarıdır. Bir tür "gör – yap – elde et" döngüsü yaratırlar.

  • Paradigmanızı değiştirmeden, davranış veya yöntemi değiştirmeye çalışırsanız, eninde sonunda mevcut paradigma değişime baskın çıkar (30).

  • “Karşılaştığımız önemli sorunları, onları yaratmış olan düşünce düzeyinde çözemeyiz.” (Ainstain).

  • “Sorgulanmayan hayat hayat yaşamaya değmez.” Eflatun.

  • Deliliğin bir tanımı, “Aynı şeyleri yapmaya devam ederek değişik sonuçlar beklemektir.” (32).

  • Aciliyet bağımlılığı, insanları insanları mahveden bir tavırdır. Karşılanmayan gereksinimlerin bıraktığı boşluğu ancak geçici olarak doldururuz (36). Sonuçta saat ile pusula arasındaki boşluk büyümüş olur.

  • Hiçbir çözüm, bir sonraki sorunun çözüm yolu olamaz. Yeni şartlar yeni bakış açıları ve yeni yöntemler gerektirir. Ama değerler ve ilkeler geçerliliğini sürdürür.

  • İlkelerin gücü, evrensel zamana bağlı olmayan her zaman geçerli doğrular olmalarında yatar.

  • Çocuklarımıza uygulamalar yerine ilkeleri göstermek onları geleceğin bilinmeyen engelleriyle mücadele etmeye daha iyi hazırlar.

  • İlkeler anlam ve doğrularla ilgilidir.

  • İlkelerin içerdiği şeyler, uzun vadede mutluluk ve yaşam kalitesi yaratır.

  • Çiftlik yasası: Doğal süreci ihmal ederseniz, eninde sonunda bedel ödersiniz. Ya da kısaca “Ne ekersen onu biçersin.”

  • Hayvanlar dürtüleri ile hareket ederler. İnsanlarda dürtülerin yanında tepkiler vardır. Gelişim ve özgürlüğümüz tepkilerimize bağlıdır.

  • Durumsal etik: Etiğin zaman ve koşullara göre değişebileceğini iddia eder. Yani mutlak doğru yoktur. Mutlak standartlar yoktur.

  • Vicdana itaatsizlik, vicdanı köreltir. (C. S. Lewis, 73).

  • Tevazu tüm erdemlerin, anasıdır. (79)

  • Yaşamlarımızın denetimi, bizim denetimi bizim elimizde değil, ilkelerin elindedir. (79).

  • Haftalık takvim bağlam yaratır. Günlük planlama ise sınırlı bir görüş sağlar. O kadar yakın çekimdedir ki çoğu zaman sadece tam önümüzde duran şeyin üstüne odaklanırız.

  • Günlük planda aciliyet ve verimlilik, önemin ve etkili olmanın yerini alır. Haftalık planlama ise, etkinliklerimiz için daha geniş bir bağlam sağlar. Büyük resmi gösterdiğinden biz de “dağları gerçekse olduğu gibi görürüz (86).

  • Kişisel misyon bildirimi, merdiveni hangi duvara dayayacağımıza karar vermek için gerekli olan temel ölçütleri verir. (87).

  • Kişisel misyonunuzla bağlantı halinde olmak, önem paradigmasından hareket etmeniz için temel şarttır.

  • Misyon oluştururken (kişisel) şu duyguları dikkate alın: huzur, güven, mutluluk katılım ve anlam (89).

  • En önemli şeyleri yapmıyorsak, çok iş yapmanın ne anlamı var! Bu yüzden önce kavanoza büyük taşlar konulur. (Hayatımızda önemli şeylerin ne olduğuna karar verebilmek bambaşka bir sorundur. Kitap bu konuya çok açıklık getirmiyor. Ama benim gördüğüm temel ayrım seküler paradigma ile dini inanç paradigması tarafından şekillendiriliyor. Bunu çözemeyen insanların yaşamlarında ciddi ikilemler ve zıtlıklar olduğunu düşünüyorum. -EE-

  • Vizyon belleğimizden değil, hayal gücümüzden beslenir (144).

  • İnsan aynayı keşfettiği an, ruhunu yitirmeye başladı (114).

  • Vizyonu tamamlayan anahtar kavramlardan birisi, “tutku”dur. Tutku, vizyonu yaşamlarımızın DNA’sı haline getirir.

  • Tutku, korkuyu, kuşkuyu, cesaret kaybını ve bizi başarıdan ve katkı yapmaktan alıkoyan daha bir çok şeyi aşacak güç verir.

  • Özbilinç, vicdan, özgür irade ve yaratıcı hayal gücü olmaksızın yaşam kalitesini yükselten sonuçlar alacak güçlendirici vizyonu yaratmak olanaksızdır.

  • Özbilincin en etkili yararlarından biri, vicdanımızın ve işlevinin farkına varmamızı sağlamasıdır (120).

  • Vizyon olmaksızın, değerlere sahip olmak yetersizdir; iyi biri olmak ama bir işe yaramak istersiniz. Öte yandan değerlere sahip olmayan bir vizyon ise bir Hitler yaratabilir.

  • Misyon içinizdeki en derini ve en iyiyi temsil eder.

  • Misyon benliği aşan bir amaca sahip olma ilkesine dayanır.

  • Misyon, fiziksel, sosyal, zihinsel ve ruhsal boyutlarda doyumu içerir. Ve Onları bütünleştirir (124).

  • Gandi’nin gözlemlediği gibi, “Bir kişi yaşamın herhangi bir alanında yanlış yaparsa, diğer bir alanında doğru olanı yapamaz. Yaşam bölünmez bir bütündür.” (153).

  • Evi yönetme becerisi gösteren bir kadını küçük görmeyin, çünkü ev işlerinin yürütülmesiyle, toplum işlerinin yürütülmesi arasında sadece bir boyut farkı vardır (137).

59 görüntüleme0 yorum
bottom of page