top of page
  • Instagram Sosyal Simge
  • LinkedIn Social Icon
  • Facebook Social Icon
Ara

Bilim Herkese Lazım Ama Abartmayalım

  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Emin EMİRZA
    Dr. Emin EMİRZA
  • 20 Şub 2015
  • 5 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 24 Şub 2018

Bilimin hayatımızdaki kolaylaştırıcı rolü yadsınamaz bir gerçek. Ama bilimin herşeyi açıklamayacağını kabul etmek de önemli. Bence hepimizin biraz bilim felsefesi bilmeye ihtiyacı var. Yakın bir gelecekte buna daha çok ihtiyaç duyacağımızı düşünüyorum. Bunun nedenlerini başka bir yazıda anlatacağım.

Az çok akademik çalışan, kitap okuyan ya da üniversite eğitimi alanlar klasik din ve bilim arasında olduğu varsayılan çatışmalar ve tartışmalardan haberdardır. Ayrıca, “Neden geri kaldık? ve neden Batı medeniyeti önde?” sorularına günümüzde bile sıklıkla şahit oluruz. Tez – antitez (diyalektik) fikrine dayanan ve tek referans kaynağı olarak akıl, deney ve gözlemi referans alan pozitivist yaklaşım mücadelesini Hıristiyanlığa (özellikle Katolik Kiliseye) karşı vererek başarı elde ettiğinden 19. ve 20. Yüzyılının çoğunluğunu oluşturan Türk aydınları da Osmanlı ve İslam coğrafyasının benzer nedenlerle geri kaldığına inanmıştır. Bu paradigmada ciddi değişiklikler olsa da ilim camiamızda asgari bir konsensüsten bahsetmek mümkün değildir.


Bu konuda farklı farklı kitaplar ve makaleler okudum ama en doyurucu olanı gazeteci yazar değerli Taha Akyol’un Bilim ve Yanılgı (DK.,1997) isimli kitabı oldu. Bu yazının amacı kesinlikle bir kitabın reklamını yapmak değil. Zaten Taha Akyol’un böyle bir şeye ihtiyacı da yok. Kitap özellikle tarihsel bir perspektifle medeniyetinin özü İslam’a dayanan bir coğrafyayı çok iyi tahlil ediyor ve tespitlerde bulunuyor. Özellikle ticaret, bilim, şehirleşme ve siyasal boyutların birbiri ile etkileşimine ilişkin ciddi tespitler var. Tabi bilimsel kaynaklara dayanıyor olması da ayrıca önemsediğim bir diğer husus oldu. Bu kitabın son kısımları biraz sıkıcı ama sadece üniversitelilere değil, liseye giden öğrencilerin bile merakını giderecek bilgiye ve sadeliğe sahip. Benim dikkatimi çeken bilgiler şunlar oldu (Yazı içindeki bold kısımlar tarafımdan yapılmış küçük yorumlardır):


“Bilim ve felsefe daima şehirlerin eseri oldu.” (56)


“Kentleşme, ticaret ve bilim arasında doğrusal bir ilişki vardır.” (56)


“Toplumsal durgunluk ve otoriterlik bilimin geliştiği zemini kurutuyor. Bilim gelişmiyor, hatta sönmeye yüz tutuyor.”


“Geleneksel tarım toplumlarında, özellikle bozkır kültürlerinde verimli üretimden çok “paylaşım”, “ihsan” ve ganimet” gibi değerlerin güçlü olduğunu biliyoruz. (336) Kamu işyerlerinde aşırı derecede etkili olan “devlet versin” şeklindeki yaygın beklentinin “ihsan” kültürü ile ilişki olduğu düşünülebilir. (Kültür kodlarımıza dair ilginç bir tepsit, bana orijinal geldi. Bilinç altında “devlet baba yaklaşımı.”)


“İslamın ticari ve ilimi gelişme çağları 8. Ve 13. Yüzyıllar arasıdır. En büyük eserler bu dönemde verilmiştir. Bu dönemde tarım ekonomisi girişimci bir ticaret sınıfına dönüşmüştür. Girişimci bir ekonomi vardır.” (Bu tepsit çok ilginç, çünkü hangi medeniyet yükseliyorsa, toplumda öncü bir sınıf, ticareti ve ekonomiyi girişimci bir ruhla sürüklüyor. Demek ki, yükseliş hamlesinin bir ayağında, üretilen bilginin ve değerin girişimci bir ruhla dünyaya sunumunun yapılması var. O zaman içe kapanmak değil, dışa açılmak şart.)


“Çin’den Avrupa’ya uzanan bir ticaret yolu ve Çin’den Fars’a uzaman bir İslam dünyası var. Tüccarlar herhangi bir ürünün nereden alınacağı, nereye satılacağını çok iyi biliyorlar.” (60)


“Kapitalizm, sermaye birikimini öngörür. Bunun arkasında rasyonel üretim ve pazarlama vardır. Ticaretle ilgili hukuk vardır.” (61)


“Avrupa’da Müslümanları geçen ilk sektör denizciliktir. Akdeniz’de Haçlılar Müslümanları yenmiştir. İslam dünyasında gemi sanayisini besleyecek orman ve kereste olmaması ciddi bir darboğazdır.” (69) (Hammaddeye uzaklık, özellikle 19. Ve 20. Yüzyıllarda bir handikap olmaktan çıkmıştır. Özellikle günümüzün ekonomik küreselleşme furyasının arkasında lojistik teknolojilerinin olağan üstün gelişmiş olması vardır.)


“Haçlı seferleriyle Avrupa, Akdeniz ticaretini yeniden kontrol etmeye başlamıştır. Venedik, Cenova, Pisa, Milano gibi şehirler gelişmeye başlamıştır. (69) Rönasans’ın temelinde de bu tarihi süreç vardır.”

İslam medeniyetinin duraklama ve ardından gerileme sürecindeki en önemli iki sebep: (1) Haçlı seferleri, (2)Moğol istilası ile şehir ve ticaret altyapısının tahrip edilmesidir. (Savaşlar öyle yıkıcı etki yapıyor ki, tarihsel süreç değişiyor. Moğollarla bir alıp veremediğim yok ama bu kadar yıkımdan sonra gel gör ki ortaya hiçbir şey koyamamışlar. Cengiz’in isminden başka geriye bıraktıkları miras nedir? İskender’in de zalim bir yönü var ama adamın bir medeniyet inşaa etme iddiası var. Bunu yabana atamayız.)


“Bade harab ül-Basra” iş işten geçtikten sonra demek.” Moğol istilasının yarattığı yıkıma atıf yapan bir ifade olarak ün yapmış.

Matbaa, Avrupa’da ortaya çıkışından 250 yıl sonra İstanbul’da faaliyet göstermeye başlamıştır. Geliş tarihi 1720’dir. (Bu yaygın bir bilgi ve hakkında yapılmış bir sürü bilgilendirici yazı var zaten. O zaman neden yazdım? İki nedeni var. İlki dönemin “üstünlük ön yargısının” batıdaki böylesine potansiyel yeniliğin kullanılmasını geciktirmiş olması, diğeri ise bana göre matbaa kullanmak o dönem için stratejik bir karardır. Bunu sonuçlarına bakarak söyleyebiliriz. Bir kararın önemini anlayabilmek de en az sonuçları kadar önemlidir. İşte zamanının önünde yaşayan ve stratejik karar verebilen insanları üstün yapan bir özellikte budur. Bu tür insanlar çoğu kez bu özelliklerinden dolayı, horlanır belki hain bile ilan edilebilir. Tarih bunun örnekleri ile dolu).


“Pozitivzm’e göre bilim, mutlak doğruyu temsil eder ve hayatın her alanını kapsar.”


“Sosyla bilimlerin aktörü tabiat konuları değil, inşadır. Onun için sosyal bilimlerde belirli olaylara bakarak genelleme yapmaktan dikkatle sakınmak gerekir.” (293)


“Görmek” başkadır, “gözlem” yapmak başka. Aristoles gibi milyonlarca insan binlerce yıl süreyle buhar ve sıcak gazların yükseldiğini, katı cisimlerin ise bırakılınca yere düştüğünü görmüşlerdir. Aristoles de bunları görerek, “katı cisimler, asılları olan toprağa dönmek istiyor, onun için düşüyorlar, sıcak gazlar asılları olan güneşe karışmak için yükseliyorlar” demişti. İnsanlar da her düşme ve yükselme olayını gördükçe Aristoles’in doğrulandığını sanmıştı. Bunun adı ortaçağ bilimidir. (294)


“Hiçbir kısıtlaması olmayan bir hipotez, hiçbir ilgi vermez.” (296)


“Sosyal bilimler alanındaki tehlike, konuların, verilerin, bağlamların hiçbir metodolojik “sınır” tanımadan kolayca karşılaştırılabilmesidir. Ücretlerin yetersizliğini emperyalizme, IMF’ye kolayca bağlamak gibi. Halbuki bu ekonomik bir olgudur. Çorba yaparken bile malzemeleri bir araya getirmenin bir mantığı vardır.” (Özellikle bir kişiyi övmek ya da yermek için yazılan kitaplar makaleler var ki, sorgulamazsanız, size “vay be” dedirtecek kadar hakiki görünür. Ama bu tamamen bir ilizyondur. Özellikle tarihi, siyasi ve sosyal olguları kendi bağlamında ve döneminde bir bütün içinde değerlendirmezseniz yanılmanız için size garanti verebilirim. Hele bir de ön yargınız varsa bingo! Yakın ve uzak tarihimize dair yazılan pek çok kitap böyledir. Ya aşırı abartır, ya da yerin dibine sokar. Bilmiyorum belki de biz gerçeğin peşinde değiliz, belki de onlar bize duymak istediğimiz şeyleri söylüyor…)


“Ekonomik ve sosyal gelişmenin, teknolojik yenilenmenin sosyal maliyetini göze alamadığınız takdirde, fena halde geri kalıyorsunuz. (384)


“Bilim sezgiyle değil, metotla çalışır. (283)


“İdeolojik klişelerden daha önemli olan kavramların algılanış biçimidir, zihnin çalışma tarzıdır, davranışlara yön veren psikolojidir. (157)


“Fransız aydınlanması, dine karşı yapılmıştır. Filozoflar, semavi dinlerin yerine geçmek üzere “akıl dinini icat etmiştir. (157) (İşte bu çıkış tarihi bir kırılma yaratmış ve İslam medeniyeti dahil, tüm medeniyetleri etkilemiştir. Dinin istismarı Avrupa’da böyle bir yıkımı netice verirken, sonra bilim adına insanların ruh dünyası tırpanlanmış ve ruhlarda kaoslar yaşanmaya başlamıştır. Sonu gelmeyen hercümerçlerin, paylaşım savaşlarının temelinde kanaat-i acizanemce bu problemin etkisi büyüktür.)


“Sol Kemalistler, Fransız aydınlanmasından daha çok etkilenmiştir. (162)


“Döneklikle suçlayanlar, düşüncelerin tartışılmasından ziyade, “aidiyetleri” yargılamaktadırlar. Karşı fikir, “yanılgı” gibi değil, “günah” gibi görülmektedir.”


“Herşeyci teoriler, bilgisizliğimizi örtmek için çok elverişlidir. (174)

Aşırı genelleme, aşırı sansasyonel yorumlara pek hevesli olmamızın sebebi, bir araştırma, öğrenme ve bizi düşünme zahmetinden kurtarmasıdır.”


“Metot, daima bilgiden önemlidir.” (İşte bu çok önemli. Hukuktaki, “Usul esastan önce gelir.” Yaklaşımının farklı ifadesidir.)


“İdeolojik ön yargılar daima bilimi, bilimsel düşünceyi engeller.” (199)


“Gerçeğin en büyük düşmanı tarafgirliktir.”


“Bilimsel bilginin birinci şartı objektifliktir. Olgu, realiteyi tam olarak göreceksiniz, görmeye çalışacaksınız. Ondan sonra inancınızla ve değerlerinizle taraf olacaksınız. (Çok harika bir ölçü bence. Günümüzün insaflı bilim adamları, “Bilimin herşeyi açıklayamayacağını kabul ettiği gibi, inancı ve geleneği de inkar etmiyor. Bilim bir araç, tapılacak bir tanrı değil)


 
 
 

Comentários


SIGN UP AND STAY UPDATED!
  • Grey LinkedIn Icon
  • Grey Facebook Icon

Join our mailing list

Never miss an update

© 2023 by Talking Business.  Proudly created with Wix.com

bottom of page